27 Eylül 2010 Pazartesi


DİRENİŞİN 77.GÜNÜ

Uyandım. Hiç mi insan yadırgamaz, yıllarca evinde, yatağında uyandıktan sonra, 77 gündür bir çadırda yatmayı? İlk günlerin telaşıyla, heyecanıyla anlamadım diyelim. Bu kadar çabuk alışılır mı, diyorum kendi kendime. Demek alışılıyormuş. Hedeflediğin kazanım tüm alışkanlıklarının önüne geçebiliyor ve zorlukları hangi yaşta olursan ol, umursamıyor. Zorlukları, güzelliklere çevirebiliyorsun. İnsan işte, her duruma uyum sağlayabilen canlı.

Bir hastane çalışanı söyle diyor: “Ya senin, ne çok arkadaşın tanıdığın var. Nerede sakladın bunları? Ne çok gelip sana sahip çıkan var. Biz böyle bir eylem yapsak kalırız tek başımıza.”

“Ben de, bu direniş çadırına gelip gideni çadırı kurunca tanıdım. Hiçbirini tanımam, direniş öncesi. Sen de böyle bir durumda olsan, sana dayanışma gösteren duyarlı insanlar olacaktır. Hakkını arayan, direnen insanları yalnız bırakmazlar. Sana, yıllardır beraber olduğun akrabaların, komşuların, iş arkadaşlarından daha yakın, daha dostturlar. Seni senden fazla düşünür ve korurlar. Düzenin sahiplerinin hala yıkamadıkları bir dayanışma, sahiplenme var. Bu ülkede yalnız kalmazsın.”deyip onu cesaretlendiriyorum. Düşündürüyorum.

Gün boyu yine Beykozlular gelip gittiler. Bir ara doktora gittim. Tansiyonum yüksekmiş. Tavsiyelerde bulundu.

Bu gün de bitti. Kamu Emekçileri Cephesi’nden memurlar destek için nöbete geldiler.  Yağmurlu bir akşam taşınıyoruz çardağın altına…

Hiç yorum yok: