16 Ağustos 2010 Pazartesi

BİRGÜN YAZARI ÜMİT ALAN BİR İSTİSNA YAPTI VE KONSEPTİNİN DIŞINA ÇIKTI
11.08.2010 19:06:00

BirGün gazetesindeki "Köşe Vuruşu" köşesinden konsept gereği medya ve köşe yazarları üzerine yazan Ümit Alan bugün bir istisna yaptı ve köşe vuruşu noktasından çıkarak başka bir sahaya girdi...

Ümit Alan/BİRGÜN

Bugünlerde en hayysiyetli köşe hangisi?

Bir yılı aşkındır bu köşeden sesleniyorum. Burada konsept gereği, medyamızın ve köşe yazarlarının hallerine değindim. Kimi köşede vicdansızlık vardı, kimisinde terbiyesizlik vardı, kimisinde düşmanlık, kiminde haysiyetsizlik ve daha bir sürü şey. Elimden geldiğince teşhir etmeye, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ara ara köşelerden çıkıp medyanın genel hallerine de değindim “Bu köşelerde hiç mi olumlu bir şey yok?” diyenlere, arada tavsiye ettiklerim de oldu. Bugün de bir köşeden söz edeceğim. Ama her zamankilerden biraz farklı. O köşede sadece ‘haysiyet’ var. Orada ana akım medyamızın  göremediği şeyler var. Bence şu sıra Türkiye’nin en haysiyetli köşesi orası. Bu hafta Köşe Vuruşu’nu oradan kullanmak istiyorum.
TEK BAŞINA BİR KÖŞEDE
Türkan Albayrak Paşabahçe Devlet Hastanesi’nde 5 yıldır temizlik işçisi olarak çalışıyordu. Günün birinde kendilerini çalıştıran taşeron firma, “ihbar, kıdem tazminatlarımızı aldık, yıllık izinlerimizi kullandık” yazılı olan bir taahhütname imzalatmak istedi. Türkan Albayrak ve arkadaşları kendilerini çalıştıran taşeron firmanın sözleşmesini imzalamak istemediler. Bunun üzerine aynı anlama gelen, ama üstü biraz daha kapalı başka bir sözleşme sunuldu. Bazı işçiler çaresiz imzaladı. Albayrak ve 10 arkadaşı imzalamadı ve işten atıldılar. Bunun üzerine Türkan Albayrak çalıştığı hastane önünde tek başına direnişe geçti. O köşecikte bir çadır kurdu ve haklarını kazanana kadar oradan ayrılmayacağını ilan etti. Tek başınaydı ama bunu tüm işçi arkadaşları için yaptığını söylüyordu. İster yandaş, ister candaş olsun diğer köşelere kurulmuşların bu pek umrunda değildi tabii bu.
ZABITA SALDIRISI
Türkan Albayrak sendikal hakları için başlattığı direnişte elbette birilerini rahatsız edecekti. Zaten bir süredir polis ve zabıta tarafından hastane önündeki eylemini bitirilmesi yönünde uyarılıyordu. Pazartesi sabahın erken saatlerinde 40 kişilik bir zabıta ekibi Türkan Albayrak’ın eylem çadırına baskın yaptı. Çadırına, pankartlarına, günlüğüne ve hatta şişedeki suyuna bile el koydular Albayrak’ın. Yılmadı, çadırını yeniden kurmak için hâlâ o köşede beklediğini ve beklemeye devam edeceğini kaydetti. Son gelen haberlere göre ise; devlet hastanesinin önüne Çevik Kuvvet ekiplerini çoktan göndermişti. Türkan Albayrak’ı o köşeden uzaklaştırmak için 40 kişilik bir zabıta ordusu yetmemişti çünkü. Tek kişilik direnişi, polisiyle zabıtasıyla topyekun kırmaya çalışıyordu devlet.
SENDİKASI TERÖRİST İLAN ETTİ
Doğal olarak böyle bir işçiye sendikanın sahip çıkmasını beklersiniz değil mi? Türkiye’deyseniz, Türk-İş gibi bir sendikanız varsa çok beklersiniz. Çünkü Albayrak’ın gazetemizden Zeynep Kuray’a aktardığına göre; Sağlık-İş Kadıköy Şubesi Başkanı Ali Tepeci, bırakın  sahip çıkmayı, söz konusu sözleşmeyi imzalamaları için işçileri ikna etmeye çalışmış. Üstüne üstlük sadece haklarının peşinde olan Türkan Albayrak’ı da arkadaşlarının önünde terörist ilan etmiş. Öyle sendikaya “Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından” şarkısını hediye etmekten başka çaremiz yok tabii. Bununla birlikte Türkan Albayrak’ı o köşede yalnız bırakan sadece sendikası ve iş arkadaşları değil demiştik ama her paragrafın sonunda tekrarlamak isterim. Ana-akım medyamızın da yandaşıyla olsun, candaşıyla olsun o köşede yalnız bıraktı Türkan Albayrak’ı. Onlar yalnız bırakınca zabıtasıyla, polisiyle tek başına direnen bir kadına saldırmakta beis görmediler tabii. Tüm bunlar olurken, Türkiye kendisini “12 Eylül zulmünden kurtaracak” bir anayasa değişikliğini konuşuyordu. Bir ücra ‘köşede’ direnen tek kişinin bile nasıl korkuttuğu açıkken, insanların 12 Eylül darbesiyle sindirilmiş örgütlenme hakları konusunda yeni hiçbir şey konuşulmuyordu bu değişiklik kapsamında. Sendika, örgütlenme, grev hakkı filan ‘teferruattı’ sonuçta. 12 Eylül, bunları kırmak için yapılmamıştı değil mi? Paşaların iktidar hevesinden kaynaklanan bir maceraydı o kadar. Dönemin TÜSİAD Başkanı Halit Narin, darbeden sonra “Bugüne kadar işçiler güldü. Şimdi gülme sırası bizde” filan dememişti hiç.
MEDYAMIZDAN UTANDIM!
Türkan Albayrak’ın bir ayı aşkın zamandır sürdürdüğü direnişin medyaya yansıması oldukça zayıf. Gazetelerden BirGün, Cumhuriyet ve Evrensel gazeteleri haber yapmışlar. Hem de bir kaç kere, ama yetmemiş işte. Bir de pazartesi günü Hürriyet gazetesinde Nuray Mert biraz değindi o kadar. Nuray Mert’ten sonra yazanlar çoğalacaktır. “Senin konseptin köşe yazarları, sen niye yazdın?” diye soracak olursanız, Türkan Albayrak benimle birlikte tüm köşe yazarlarına tam bir aydır durmadan mail atıyor, artık utandığım için derim. Birileri yazmadığından, daha çok konuşulmadığından. O yüzden bu haftalık alıştığınız gibi köşe yazarları yok Köşe Vuruşu’nda. Çünkü bir kadın, o köşede yalnız başına direniyor. O köşe, Türkiye’nin en haysiyetli köşesi. Gitmeseniz de, gelmeseniz de, yazmasanız da öyle.

Hiç yorum yok: