24 Ağustos 2010 Salı

TÜRKAN ALBAYRAK 1,5 AYDIR HASTANE ÖNÜNDE DİRENİYOR


DİRENİŞİN 44. GÜNÜ

Pazarlardan biri, hava serin, hatta benim üşüyebileceğim kadar serin. Çorap ve ayakkabı giydim. Oğlumun ayakkabıları. Büyüyünce bana kalan spor ayakkabısı. Markası Adidas. Bu kadar emperyalizme karşıyken ayakkabının markasına bak, demeyin. Türkiye'nin ürettiği spor ayakkabı yok. Bir de, bunlar bayağı sağlam. Oğlum 12 yaşındayken eskitemediyse bu ayakkabıları, epey sağlamdır.

İşçi arkadaşlarımla sohbet ediyorum bugün. Kendimi ağlamamak için zor tutuyorum. Gerçek düşmanlarını unutup birbirleriyle uğraşıyorlar. Onlar didişirken, yukarıdakiler ellerini ovuşturuyor. “Bu işçiler bizi unuttu ne güzel. Biraz daha fitne sokalım, kavga etsinler. Suçlu olan biziz ama onlar kendilerini suçlasınlar.” diyorlardır. “Daha fazla iş verelim, daha fazla ezelim. Kim fazla iş yaptı, kim az iş yaptı, birbirleriyle uğraşsınlar.”

Birisine; “Aman sen bizim en iyi elamanımızsın senin yerin dolmaz.” Ötekine; “Her yerde sorun çıkartıyorsun, arkadaşlarınla geçinemiyorsun, çok yavaşsın, bak nasıl güzel çalışıyor X kişi.”

Al sana düşmanlık. Bizi aferin delisi yapıyorlar. Sanki her aferinde fazla para veriyorlar.

Ne çabuk unuttunuz, Mart'ın ilk günlerini; “Şirket değişti. Performansı düşük olanları çkartacağız. Taşıma var, inşaat var. Taşıma bitsin çıkartacağımız işçiler var. Taşıyın hamal gibi hastanenin hurdalarını.” demelerini.

Nasıl hoşuma gitmişti; taşıma grubu için verilen içecek ve üç parça yiyeceğin gelmediğinde, taşıma gurubunun protesto etmesi.

Sanıyor musunuz; acıdığı için, yorulduğunuz için verdiler taşıma gurubuna izinleri. Kanunen yasak, temizlik işçisine taşıma yaptırmak.

Bizler değil miydik, taşıma biter bitmez bunlar işçi atar, biran önce örgütlenip sendikaya üye olalım diyen? Sözleşmeye karşı çıkmamış mıydık? Tazminatımızı, izinlerimizi gaspedemezsiniz, diyen biz değil miydik?

Görmediniz mi, idarenin nasıl çekim alanı olduk burda. Çalıştığınız sürece, sizinle hiç bu kadar toplantı, ikna etmek için teke tek sohbet oldu mu?

Temizlik işçilerini “çöpçü-temizlikçi” diye hor gören Başhekim, sizi karşısına alıp şimdiye kadar çay ısmarladı mı? Şimdiye kadar bir hafta izni zor alırken, 25 günü bulan izin, onların lütfu mu, yoksa dışarıdaki direniş çadırının etkisi mi?

Ama siz, kendi içinizde birbirinize girdikçe, onlar Mart öncesi baskılarının kat kat fazlasını yapacak. 70 fazlaları olduğunu söylüyor Müdür Yardımcısı, çok rahat onları işten çıkaracak. Şimdiden yılbaşı tehdidi başlamış.

Arkadaşlar, orası onların babasının hastanesi değil bizim. Biz onları gücümüzle tehdit edelim. “Koltuklarınıza ne kadar yapışsanızda, orada oturup oturmamanız bize bağlı.”yı gösterelim!

Buradaki çadıra sahip çıkalım. Bu direniş çadırı sizin ve diğer taşeronda çalışan işçilerin iş güvencesinin yolunu açan bir direniş çadırı olsun. Desin ki tarih; “Paşabahçe Devlet Hastanesi işçilerinin kurduğu direniş çadırıyla taşeronlaştırma bitti bu ülkede.” Desinler ki; “sarı sendikaların önünü kapattı, Paşabahçe Devlet Hastanesi İşçileri.” İstersek, birleşirsek başarabiliriz.

22 ağustos 2010
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

Direnişin 43.Günü

Bu sabah. Son haftalardaki sıcaklardan sonra serin bir sabah,iki gün istanbul serinleyecekmiş.İnsanlar sıcaktan asfalta yapışacaktı,buraya gelen ziyaretçiler buranın serin olduğunu söylüyorlardı.Bana gene burası bile sıcaktı,caddeleri düşünemiyorum.
İhtiyaçlarım için sokağa çıkınca arabalardan ve kalabalıktan ürküyorum,yaşama gittikçe yabancılaşıyorum.Bulunduğum yerden ayrılmamanın bir sonucu olmalı yürümeyi unutacağım yakında,o kadar kısa mesafede hareket ediyorumki...Eve kapatılmış bir kadın gibi.Kadınlar vardır sokağa hiç çıkmayan zorunlu ihtiyaçları dışında.Dünyada olup biteni kocalarının,babalarının gözüyle gören,perdeleri bile sımsıkı kapalıdır.O kadınların çamaşırını bile erkekler asar balkona.Erkeklerle konuşması yasaktır,kızların olduğu okula gider,ıssız yerlerde pikniğe-denize giderler.Komşularına geliş-gidişini erkekler belirler.Görürsünüz onları sokakta ürkek ürkek bakarlar etrafa.Çarşaflı olanlardan bahsetmiyorum yada türbanlılardan.
Kadınların kendilerini koruyamayacağı düşünülüp erkekler tarafından korunular.Ne yiyecekleri,ne giyecekleri,kiminle konuşacakları,kime oy atacakları belirlenmiştir.Doktora gidecekse kadın doktor olacak.Düzen ne güzel ayarlamış erkekleri,yönetmek yeterli onlar için nasılsa kadınları yönetme işi erkeklere verilmiş.Bir taşla iki kuş...Eğitimsiz kadınlar değildir,bunların hepsi çok iyi eğitim almış,çok iyi yerlerdeki kadınlarlada olabilir bunlar.Kendilerine ait düşünceleri yoktur kadınların.Onlarda kapatılmıştır kocalarından,babalarından farklı düşünemez ve davranamazlar.Hepsi değilsede çoğu böyledir.
Bakın psikologların kapısına kadınlardır çoğu.Aklımdan hiç çıkmaz;İstanbul'a yeni gelmiştim bir kadın görmüştüm İstinye Devlet Hastanesinde doğudan getirmişler hangi il hatırlamıyorum.Kadının ailesi hangi olaydan sonra o hale geldiğini anlatmamıştı,kadın konuşmuyordu.Doktorlar fiziksel birşey bulamamış.O zaman beni şunu düşünmeye itmişti o olay;bu kadına kim ne yaptı? Tecavüzmü,dayakmı,çocuğumu öldü,nedir onu konuşmaya değer birşey olmadığına karar verdiren.İstediğimi konuşmuyorsam sesimi duymayın dedittiren irade.Savaşta bile biz ganimet sayılıyoruz,alıp satılan mal olduğumuz için araba reklamında arabadan çok bizi gösterirler,adam arabayı değil kadını alacak sanki...Reklamların gözdesidir güzel kadınlar.Reklamını yaptığı malla aynı tutulur.Belli kullanma süresi vardır kadınların.Daha fazla yazmıyorum bu konu bitmez...
Kendi konuma döneyim ben,kendi konum bunlardan farksız değil tabi.İşten atınca beni kolay kurtulacağını sanan zihniyet kadın olmamdan dolayı eve gider direnmez sandı,kocası,babası,oğulları ona engel olabilir sandı.Sayıları azda olsa bu düzene karşı çıkan kadınların olduğunu gözardı ettiler.
Bugünkü dışardan gelen ziyaretçilerim;Yar Yayınlarından Osman Çobanoğlu ve Çağlar Mirikti. İki kitap getirmişler bana "Küçük Ağacın Eğitimi" ve "Görünmez Bir Nisan Ayının Günlüğü" Kitap iyi bir hediye benim için.Okumayı çok isterim.Elimdeki kitap üç haftadır okunup bitirilmeyi bekliyor.

21 ağustos 2010
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

DİRENİŞİN 42. GÜNÜ
Direnişin 42. günü çadırda geçen günler çoğalıyor farkında bile değilim. İşyerinde olsaydım bugüne kadar, eve gidip gelseydim bu kırk iki günde neler olurdu yaşamımda? Düşünmeye çalışıyorum. Direniş çadırındaki tecrübem bende olsaydı öncelikle çocukluğunda güven duyulmayan, dışlanan kişilere ihtiyatlı davranırdım. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz atasözünü dikkate alırdım. Mücadele değiştirir geliştirir insanı, buna hala inanıyorum ama aynı mücadele insanları yeniden temizler , temiz ve duru olanlar kalır mücadelede.

Çocukluğumun tecrübesidir beş kardeştik biz, birbirimizi ispiyonlamamayı babam öğretmişti. Evimizin camını kırmıştık, babam soruyor ; kim kırdı? diye. Kimin kırdığını söyleyeni haşlamıştı babam. Cam kırmak bir suç demişti ama ispiyonculuk daha büyük bir suç demişti babam. Asla birbirimizi şikayet etmemize izin vermemiştir. Biz kardeşler olarak otoriter bir babanın,bu değerleri bize öğrettiği kenetlenmiş beş kişi olarak onun karşısında güçlü çocuklar olduk. Birbirimiz koruduk. Başka hayatlarla devam eden yaşamımızda bunu korumayı bildik. Çevremizde , arkadaşlarını asla satmayan, dürüst, doğruyu söylemekten korkmayan insanlar olarak anıldık.
Bizim kültürümüzde vardır , ispiyoncular adam yerine konmaz. Bakmayın halkımıza ispiyon kültürünü veren düzene halk ispiyoncuları her zaman aşağılamış ve dost meclislerine sokmamıştır, sokmayacaktır.

Direniş çadırı yıllardır birbirini görmeyen arkadaşların tekrara buluşmalarına vesile oluyor. Onların tekrar dostluklarını tazeliyor.. Ortaokul arkadaşı olan Akif ve Bahadır gibi aynı okulda okuyan iki işsiz genç. Okul anılarını konuştular , işsizliği konuştular. Yetenekli bir sürü gencin işsiz olması ne kötü, en verimli zamanlarını boşa geçiren bir gençlik var. Dünyadan umudunu kesmiş , dünyaya boş gözlerle bakan bir gençlik, sanal alemde dostlukları arayan, birbirleriyle göz temasında bulunmayan bir gençlik. Ben çok şaşırıyorum internetten bulunan arkadaşlıklara. Karşılıklı bakışmadan gözleriyle, söyledikleri aynı anlamı taşıyor mu anlamadan, mekanik, ses olmadan, ses tonlamaların anlamını çözmeden, nasıl bir dostluk kuruluyor? Nasıl bir güven duyuyorlar birbirlerine? İnsanı insandan uzaklaştırıyorlar bizler anlamadan.

Bu günde akşam oldu. Direniş çadırı her gün bana yeni bir şey öğretiyor; direnmenin kazanmanın bir yolu olduğuna dair. Geçen her gün benim direncime direnç katıyor. Düşmanlarım aksini umuyor, umduklarını bulamayacaklar. Karşılaştığım hiçbir zorluk beni yolumdan edemez. Biran önce çekilin yolumdan ki ezilmeyin.

Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

Hiç yorum yok: