28 Eylül 2010 Salı

TÜRKAN ALBAYRAK İÇİN TOPLANAN BİNLERCE İMZA,

TÜRKAN ALBAYRAK İÇİN TOPLANAN BİNLERCE İMZA,
İNSAN ZİNCİRİYLE BAŞHEKİMLİĞE GÖTÜRÜLECEK!
ZİNCİRDE BİR HALKA DA SİZ OLUN!


Türkan ALBAYRAK'ın Direnişi 80. Günlerde...
Türkan ALBAYRAK haksız yere işinden atıldı. Gidip evinde oturmak yerine hakkını aramayı seçti. Hastanenin önüne çadır kurarak gece gündüz orada kalmaya başladı. Ve bu direnişte 80. güne ulaştı.
Toplanan binlerce imza teslim edilecek...
Direnişin 83. günü olan 29 Eylül 2010 - Çarşamba günü; Türkan ALBAYRAK'ın işine geri dönmesi talebiyle toplanan binlerce imza, Direniş Çadırının önünde yapılacak oturma eyleminin ardından oluşturulacak bir insan zinciriyle başhekimliğe götürülerek, işe geri alınması istenecek.
ALBAYRAK'ın 80 Gündür Bir Çadırda Yaşatılması Zulümdür! İşçi Düşmanlığıdır! İşçilerden yana olanları, zulme karşı olanları zincire katılmaya çağırıyoruz.
Grevleriyle, Direnişleriyle ünlü Beykoz halkını; bir kadının 80 gündür çadırda yaşamak zorunda olması ayıbına son vermek için, Çarşamba günü eyleme katılmaya çağırıyoruz.
Taşeron işçiler! Yarın Siz De İşten Atılabilirsiniz! Taşeronlaşma emek tüccarlığıdır. Köleliktir. Taşeron sistemine karşı herkes bu zincire katılmalıdır.
İşçiler, Emekçiler, İşsizler, Emekliler, Ev Kadınları, Öğrenciler! Çalışmak demek yaşayabilmek demektir. İnsanların aylarca çadırda yaşayarak iş mücadelesi verdiği yerde kimsenin iş güvencesi yoktur.
İş güvenliği için, haklıdan yana olmak için, Çarşamba günü, Türkan ALBAYRAK'ın yanında olalım.

Toplanma Yeri: Paşabahçe Devlet Hastanesi Poliklinikler önü
Tarih: 29 Eylül 2010 - ÇARŞAMBA
Saat: 12.30

DİRENİŞİN 80. GÜNÜ…

27.09.2010

DİRENİŞİN 80. GÜNÜ…

Gençler erken uyandırdı bu sabah beni. İskeleye gidiyorlarmış. Direnişi anlatan bildirileri dağıtmaya. Paşabahçe’den sabahları iki vapur seferi vardır. Sabah 7.00’de emekçileri taşır. 150 bildiri dağıtmışlar, yetmemiş.
Bugün Paşabahçe’nin pazarı vardı. Paşabahçe meydanı pazar girişine imza masası açıldı. Saat 15.00’den 18.00’e kadar hem Çarşamba günü yapılacak eyleme çağrı yapılmış, hem de 174 imza toplanmış.
Çarşamba günü oturma eyleminin ardından, oluşturulacak bir insan zinciriyle imzalar başhekimliğe götürülecek. Eyleme destek vermeleri için görüştüğüm kişi ve kurumlar oldu. “İmzaları götürürken bize katılır mısınız?”, diye.
Kurumlardan; Kristal İş, Genel İş, İstanbul Tabip Odası, Bank Sen katılacaklarını söylediler.
Erdal Bayrakoğlu, Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Esatoğlu, Nejat Yavaşoğulları, katılacaklarını söylediler.
Sırrı Süreyya Önder, Eşber Yağmurdereli, Işıl Özgentürk, Ercan Aydın, Kibar Aslan, Nedim Saban ise bir aksilik olmazsa katılacaklarını söylediler.
Yarın netleşecek olanlar da var…
Emekten yana olan herkesi yarın Çarşamba günü burada olmaya çağırıyorum.

DİRENİŞİN 79. GÜNÜ

26.09.2010
DİRENİŞİN 79. GÜNÜ

Oğlumla aynı çadırda uyandım. Konser dönüşü Direniş Çadırına gelmiş. Gece uyandığımda, onu otururken buldum. Onu aldım çadıra, birlikte uyuduk.
Öğlene doğru Sarıgazili duyarlı bir aile geldi ziyarete. Her şeyi düşünerek gelmişlerdi. Direniş çadırının, eylemlerin sürekli ziyaretçileri oldukları belli. Düşünceliler. Korkularından bahsettik halkın, ekmeği uğruna komşusuna selam veremeyenlerden, gecekondu halkının nasıl düşürülüp dilenci konumuna getirildiğinden. Bizim halkımız bu değildi. Utanırdı emek vermediği ekmeği yemeye. Utanırdı yemeye, giymeye, komşumuz yoksul diye.
Hayat TV geldi. Ekmek ve Gül programı için çekim yaptılar. Perşembe 14:30’ da yayınlanacakmış.
Çok ilginç bir de olay oldu bugün. Yürüyüş Dergisi okuru Gebzeli bir genç Ali Ekber, dergide görmüş hastanenin telefonunu. Ve telefon açmış hastaneye, beni istemiş telefona. Güvenlikler; kafeteryaya yönlendirmiş.
Kafeteryanın garsonu elinde telsiz telefon. “Telefon size” dedi. Şaşırdım. Kim bu? Kim arar beni bu telefondan? Ve telefonu nasıl olur da bana ulaştırırlar, diye. Neden şaşırıyorsam? Mektuplarım geliyor, Direniş Çadırına, telefon çok mu ki?..

DİRENİŞİN 78.GÜNÜ

25.09.2010
DİRENİŞİN 78.GÜNÜ

Bugün Cumartesi tatil günü. Direniş çadırındaysa daha fazla ziyaretçi olan gün.
Kamu Emekçileri Cephesi’nden memurlar akşam nöbetteydi. Sabah birlikte kahvaltı yaptık, bir süre sohbet ettik. Sohbet konumuz, bir öğretmeni bulmuşken çoğunluğumuz öğrenci velisi olduğumuz için okullar, öğretmenler ve öğrencilerdi.
Kandıra F tipinden gelen mektubu aldım, öğlene doğru. Bülent Özdemir, Özkan Yılmaz, Murat Kaymaz, Ayberk Demirdöğen , Kayhan Kaya, Sadık Kan birlikte yazmışlar. Taner, Rıza, Erhan, Cihan, Hüsamettin selamlarını göndermiş mektup yazma cezaları olduğu için onlar yazamamışlar. Mektubu bir kitap gibi hazırlamışlar. Ön yüzündeki çiçekler, dikenli telle sarılmış ve Ebu Zer’in bir sözü var ön yüzünde: “Yarına yiyecek bir dilim ekmeği olmayanın şaşarım aklına kılıcı kınındaysa eğer”
Bu mektuptan sonra TAYAD’lara yapılan saldırıyı duyduk. Yol boyunca rahatsız edilmişlerdi sonunda saldırdılar. Arabalara bindirilip Bolu İl sınırı dışına bırakmışlar. Tartaklamışlar, gaz sıkmışlar. Çocuklarına mektup yazma cezası bile uygulayanlar; siz onları durdurabilir misiniz? Var mı onlardaki yürek sizlerde?
78. günde bitti. Akşam oluyor. Direniş çadırında, direniş çadırının sakinleri hazırlanıyor Okmeydanı’na konsere gitmeye. Bir telaş hiç dur durak yok. Ankara’ya gidenler, basın açıklaması yapanlar, konsere gidenler, imza toplamaya giden. İş çok…

27 Eylül 2010 Pazartesi

DEVRİMCİ TUTSAKLARDAN MEKTUP



DİRENİŞİN 77.GÜNÜ

Uyandım. Hiç mi insan yadırgamaz, yıllarca evinde, yatağında uyandıktan sonra, 77 gündür bir çadırda yatmayı? İlk günlerin telaşıyla, heyecanıyla anlamadım diyelim. Bu kadar çabuk alışılır mı, diyorum kendi kendime. Demek alışılıyormuş. Hedeflediğin kazanım tüm alışkanlıklarının önüne geçebiliyor ve zorlukları hangi yaşta olursan ol, umursamıyor. Zorlukları, güzelliklere çevirebiliyorsun. İnsan işte, her duruma uyum sağlayabilen canlı.

Bir hastane çalışanı söyle diyor: “Ya senin, ne çok arkadaşın tanıdığın var. Nerede sakladın bunları? Ne çok gelip sana sahip çıkan var. Biz böyle bir eylem yapsak kalırız tek başımıza.”

“Ben de, bu direniş çadırına gelip gideni çadırı kurunca tanıdım. Hiçbirini tanımam, direniş öncesi. Sen de böyle bir durumda olsan, sana dayanışma gösteren duyarlı insanlar olacaktır. Hakkını arayan, direnen insanları yalnız bırakmazlar. Sana, yıllardır beraber olduğun akrabaların, komşuların, iş arkadaşlarından daha yakın, daha dostturlar. Seni senden fazla düşünür ve korurlar. Düzenin sahiplerinin hala yıkamadıkları bir dayanışma, sahiplenme var. Bu ülkede yalnız kalmazsın.”deyip onu cesaretlendiriyorum. Düşündürüyorum.

Gün boyu yine Beykozlular gelip gittiler. Bir ara doktora gittim. Tansiyonum yüksekmiş. Tavsiyelerde bulundu.

Bu gün de bitti. Kamu Emekçileri Cephesi’nden memurlar destek için nöbete geldiler.  Yağmurlu bir akşam taşınıyoruz çardağın altına…

24 Eylül 2010 Cuma

AFİŞ AFİŞ AFİŞ TÜRKAN ALBAYRAK I SAHİPLENELİM

mücadele birliği ziyaret etti

PAŞABAHÇE MEYDANDA İMZA MASASI


TÜRKAN ALBAYRAK A DEKTEK AMAÇLI PAŞABAHÇE MEYDANDA İMZA MASASI AÇILDI...

DİRENİŞİN 76. GÜNÜ...

Değişen bir şey yok. Gelen giden oldu Beykoz halkından. Onlarla konuşmak, doğru yolda olduğumu pekiştirdi. Tunceli’den Nehir öğretmenden gelen telefon beni hem onurlandırdı, hem utandırdı. Yapılması gereken bir eylemi yaptım ben. Arayan ve gelenler beni övünce utanıyorum. Çok büyük bir şey yapmadım, beni övmeyin. Yapılması gerekeni yaptım.

Mektup geldi Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden. Adres: “Paşabahçe Devlet Hastanesi Direniş Çadırı Önü Beykoz-İSTANBUL” Erkan Sönmez’in yazdığı mektupla birlikte, içinde, usta ressamlar tarafından çizilmiş resmimin olduğu bir çerçeve de göndermişler. Ne kadar üretkensiniz. Ne sabırlısınız. Hayranım sizlere, olanaksızlıklar içindeki yaratıcılığınıza.

Şöyle diyor Erkan Sönmez: “Cam işçilerini tasfiye ettiler, elli yıllık direniş mahallesinden. Ancak Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinin onurlu saflarını hiçbir zaman tasfiye edemez, unutturamazlar. Paşabahçeli, bir şekilde kendisini ifade eder, hissettirir…” Başka söze gerek bırakmıyor Erkan.

Akşam oldu. Bugün de bitiyor. Daha fazla konuk geliyor Beykoz’dan. Sonbaharla birlikte, okulların açılmasıyla döndü Beykozlular. Sahip çıkıyorlar o eskide kalmış görünen direniş mahallesi geleneğiyle…



--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

DİRENİŞİN 75.GÜNÜ...

Değişen bir şey yok. Ben yine çadırda uyandım. Yalnız gün sayısı fark ediyor. Bir de Çarşamba oturma eylemi günü olması.

Söz verdiği gibi geldi Mehmet Bekaroğlu. Duyarlılığı anlamlı benim için. Ne yapılabilir diye kafa yorması, öneriler getirmesi, taşeronluk sistemine “köle sistemi” demesi diğerlerinden farkını gösteriyor. Haftaya yapılacak olan eyleme kendi çevresini de katacağını ve kamuoyunu daha fazla hareket ettirmek için çaba sarf edeceğini söyledi.

Söz verdiği gibi gelenlerden Nedim Saban da vardı. Oturma eylemi sırasında geldi ve bizimle birlikte oturdu. Sanatçıları bu direnişe destek olmaları ile ilgili ikna edeceğini özellikle Rutkay Aziz ve Genco Erkal ile görüşeceğini söyledi. Sanatçıların işçi sınıfının yanında olduğunu söyledi.

Kim gelirse gelsin, sanatçıya gösterilen ilgi kimseye gösterilmiyor bu ülkede. Burada da öyle oldu. “Dr. Stres geldi” diye buradaki halk konuşuyordu.

Oturma eylemi bugün diğerlerine göre daha kalabalıktı. Katılım fazlaydı. Beykoz Halkevi Başkanı geldi.

Saat 14. 00’de Mücadele Birliği ziyarete geldi. Direnişe ziyarete geç kaldıklarını, bundan sonra yapılacak olan eylemlere ve basın açıklamalarına katılacaklarını söylediler.

Bugün Ayşenur Bahçekapılı’yı aradım. Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğunu biliyordum. Değilmiş. Yardımını istedim, durumu anlattım. Sendikadan dolayı işçi atılmazmış; “bu konuda yalan söylemeyin” dedi. Biraz daha ısrar edince de “yargı süreci devam ediyor, onun sonucunu bekleyin” dedi. Bu, bizim milletvekilimiz. Bu, İnsan Hakları Komisyonu üyeliği yapmış, başka bir şey söylemiyorum.

Canım sıkıldı. Neden aradım ki o nu? Kimi kime şikayet ediyorsun? Suudi Arabistan’dan bir işçi arıyor beni; bu direnişin orada çalışan işçilere de moral verdiğini, söylüyor. Daha kapatır kapatmaz Ankara’dan arıyor bir işçi, soruyor hiç tanımadığı bana: “Yağmur yağıyor, ne yapıyorsun? Seni düşündük işçi arkadaşlar olarak.” diyor. Bir milletvekili de, bu sıralarda bana, “Ben bir şey yapamam.” diyor.

Hakkari Devrimci Sağlık-İş yönetimi arıyor, durumumu soruyor. Beni düşünmesi gereken düşünüyor zaten milletvekili, sana gerek yok.

Direniş çadırında yine akşam oldu. Hava soğuk, oturmakta zorlanıyorum. Erken de yatmak
istemiyorum, geceler uzamaya başladı. Hastane bahçesinde oturanlar azalıyor…



--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

DİRENİŞİN 74. GÜNÜ...

Hava soğuk. Kamelyaya taşınmışlar gece, yağmur yağmış.Çadırda duymamışım yağmurun sesini.

Okullar açılınca daha bir şenlendi sokaklar. Öğrenciler, cıvıl cıvıl. Öğrencileri seyretmeye bayılıyorum, durakta bir gürültü çıkıyor, bulundukları yerden hepsi bir ağızdan konuşuyor. Kolay değil 8-9 saat susturulmuşlar. Hıncını alıyorlar. Birazdan evlerine gidecekler, orada da susturulacaklar. Öğrencilere kıyamam, otobüste yer verseler de oturmam. Onlar da işçiler gibi gün boyu yorulmuşlardır.

Akşam oldu yine herkes evine dönüyor. Ben direniş çadırındayım. Hava soğuk, sıcak bir yerde olmayı herkes gibi ben de istiyorum, ama kimsenin sokakta aç, sefil olmadığı bir dünyada. Daha çok soğuklar olacak, kendimi onlara alıştırıyorum. Fazla giyinmiyorum, gelecek günlere hazırlık olsun diyerek...


--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

DİRENİŞİN 73. GÜNÜ...

Direnişin 73. günü. Bugün de çadırda uyandım. Ben hep çadırda mı yaşıyordum daha önce, bir evim var mıydı? Herhalde yavaş yavaş unutmaya başlıyorum, çadırdan önce nasıl yaşardım.

Sabah telefon edeceğim kişileri aradım. Çarşamba günü Nedim SABAN ve Mehmet BEKAROĞLU gelecek oturma eylemine. Her hafta katılım daha fazla olmalı. Elimdeki kitabı bitirdim, bir de mektup yazdım, Hacı DEMİR’e. Cumartesi almıştım mektubunu. 13 Ağustos’ta yazmış. Benim 25 Temmuz’da yazdığım mektubum 11 Ağustos’ta eline geçmiş. Şöyle demiş bu olaya “Sanırsın posta hizmetleri deve kervanıyla yapılmaktadır.” Bu mektup ne zaman ulaşır eline bilemiyorum. Deve kervanı yerine posta güvercini mi kullansak?”

Nasıl kalabalık hastane bahçesi. İğne atsan yere düşmez. Bütün Beykoz pazara inmiş. Hava da güzel. Şöyle soluklanalım, doktorla da işimizi görelim, hasta ziyaretimizi de yapıp direniş çadırına da uğrayalım demişlerdir diye düşündüm.

73. gün bitiyor. Oğlumu aradım, okula başlamış bugün. Üzülmeme gerek yokmuş, o gayet keyifli. Yoksa benim üzüldüğüm, onların bana ihtiyacı olmadan yaşamayı öğrenmeleri mi diye düşünüyorum. Bu gün güzel geçti.

--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

DİRENİŞİN 72. GÜNÜ...

Değişen bir şey yok. Resmi daireler kapalı. Sizler biliyor musunuz, belediyelerde cenazeden sorumlu doktor varmış. Görevleri de cenaze sayısını tutmakmış. Ben ilk defa duydum. Epey güldüm. Anlamsız bir iş; gülmek mi, 
ağlamak mı gerekiyor bu doktor azlığında bilemiyorum, gerçi bizim ülkemizde bazı doktorlar da doktorluk dışında her şeyi yapıyor. Taşeron şirketin ortağı olan başhekim yardımcıları var.

Beykozlular bugün de hastane parkına ve direniş çadırımıza geldiler. Bir pazarcı uğradı. Çadırı görünce bir turist gelmiş çadır kurmuş sanmış önce. O da dertli. Onlardan, pazarda yakalarına kart takmalarını istiyorlarmış. Ne yapacak kartı, diyor. “Benim babam da pazarcıydı ben de pazarcıyım, acayip işler çıkarıyorlar. Zaten halk pazara uğramıyor, satış yok, bunlar da bize tuhaf tuhaf masraf çıkartıyor” diyor pazarcı. Bize meyve bıraktı, bir de Tokat yaprağıyla İzmir yaprağının farkını anlattı. Fiyat farkının, Sana yağla tereyağının farkı gibi olduğunu ama bunu halka anlatamadığını, söyledi.

72. gün de bitti direnişte. Yarın okullar açılıyor. Benim oğlum da okula gidecek. Telefonda soruyorum, oğlum kıyafetlerin hazır mı, saati kurmasını, erken yatmasını söylüyorum. Telefonda, bizlerin çocukları sabah okula giderken anne mi görürler sanki. Kahvaltı mı yaparlar. Okul dönüşü kendileri açar kapıyı, onları karşılayan yoktur. Ekmek arası bir şeyler yerler, akşamı beklerler. Anneleri gelir de yemek yapar. Senin anlayacağın oğlum, ben evde olsam da bir şey fark etmeyecek, işsiz, parasız bir anne. Direnirsem değişecek şartlar, hem senin hem başka oğullar için, güle güle git okuluna.

Başarılar sana…



--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak 



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

19 Eylül 2010 Pazar

DİRENİŞİN 71. GÜNÜ…

Gece nöbette Kamu Emekçileri Cephesi vardı. Dokuzda gittiler. Ben de 71 gün sonra arabayla yolculuk yaparak TAYAD’lıları uğurlamaya gittim. Onları görmek, o yürekliliği, kararlılığı görmek beni heyecanlandırdı. Ama hangi anne-baba, evlatları akıl almaz eziyetleri çekerken evinde oturabilir. Onları görünce o yürekliliğin sebebini anladım. Duymak, okumak yeterli değil, görmek gerekiyor. İyi yolculuklar size TAYAD’lılar. Bu yolu çok iyi yürüyeceğinizi biliyorum, isteklerinizi de alacağınızı. O yürek sizdeyken hiçbir güç önünüzde duramaz.

TAYAD’lıları yolculamaya gelen Bursa Haklar Derneği, Armutlu Güz Festivali’ne giderken direniş çadırına da uğradı. Bize minik bir müzik ziyafeti çekti. Ayrıca Grup Yorum’un bağlamacısı Caner de direniş çadırına uğradı. Vakti az olmasa bağlamayı eline tutuşturacaktık.

Akşam saatlerinde Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu’nun üyesi Beyhan ve Nurcan öğretmen geldi. Onlar da taşeronda çalışan işçilerden farksız sorunlarla hızla köleleşiyor çalışanlar. Buna karşı koymak, birlikte hareket etmek zorunda çalışanlar. Yoksa çocuklarımıza bırakacak bir şey kalmayacak. Yönetenler insanlar arasındaki dayanışmayı yok etmeye çalışsalar da bunda başarılı olamayacaklar. Yaratmaya çalıştığı, yer yer başarılı oldu. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen insanlar, yılanın onları da sokmaya başladığının farkına varacak. Çok geç kalmamalıyız. Biz de yılanın başını çocukken ezmeliyiz.(Büyük olduğunu sanmasın)

Akşam oldu, yazdan bir gündü. Akşam saatleri de yaz akşamı gibi. Direnişin 71. günü de bitmek üzere, bir güne neler sığdırılıyor direnişte. Çalışırken biliyordum, köle gibi çalışmak için yaşadığımı. Ama direnişte daha çok farkına vardım. Kurulu bir saat gibiymişim, her anını paylaşmışlar, bana kalan uyumak ve yemek yemekmiş. Tıpkı köleler gibi, tek farkı bunu kendi evinde yapmakmış.

18 Eylül 2010 Cumartesi

MİNE ALPAY GÜN, TÜRKAN'I YAZDI...


Türkân, yetmiş gündür çadırda



Yaz boyu O'nu izledim.
Kararlılığını, direnişini, sabrını.
Hastane bahçesindeki çadırını birkaç gün sonra kaldırır, gücü tükenir sandım.
Yanıldım.
Önceki gün bahçedeki eylem masasına oturdum. Çayını içtim.
Kendisini dinledim.
Türkân Albayrak'tan bahsediyorum.
İşine geri dönebilmek için gece gündüz hastane bahçesinde direnen, bütün kadınlara direnç aşılayan bu yiğit kadından.
Türkân, temizlik işçisi.
Sendikaya üye olduğu için işten atıldı.
Paşabahçe Devlet Hastanesi önünde 8 Temmuz'dan beri tek başına direniyor.
Evine gitmiyor.
Çadırında yatağı.
Tek konforu, bahçedeki bir masada çaydanlığı.
İnsanlar ilgileniyorlar, gidip yanına konuşuyorlar, destek imzaları veriyorlar.
Havalar iyice soğudu, eyleme devam mı diyorum.
Sırtında, "işimi geri istiyorum" gömleği, hüzünlü ama umut dolu gözleri ile "devam" diyor.
Emekçi ellerine bakarak o baskı kaldırmaz yüreğini açıyor.
92 den beri çeşitli işlerde çalışır. Konfeksiyon işçiliği, taşeron temizlik şirketlerinde temizlik işçiliği.
Başına gelmeyen kalmaz. Sigorta istediği için işten atılır.
Başka bir yerde sendikal çalışma yapması başını ağrıtır.
Türk Telekom'da temizlik işçisi olarak çalışırken de köle düzene başkaldırır:
"Arkadaşlarınla konuşmak yasak, çay içmek yasak, yemek saati dışında bulunduğumuz kattan ayrılmak yasak. Temizlik şefi sürekli işçilere hakaret ediyor, aşağılıyor. Asgari ücretle çalışan işçilere sigarasını aldırıyor, onlardan avanta alıyor. Sesini çıkartanı işten atıyor. Kadınlara cinsel tacizde bulunuyor. Evlerine kadar rahatsız ediyor. Olmadık işlere sürüyor, küçük düşürüyor."
Bu koşullara dayanamayan Türkân, müdür yardımcısına şikâyet ediyor. Kadın işçilere sahip çıkan Türk Telekom Gayrettepe Müdür Yardımcısı da işten atılıyor.
2006 da Paşabahçe Devlet Hastanesi'nde temizlik işçisi olarak işe başlar. Burada da yapılan haksızlıklara karşı çıkar.
Hastanede sendikal mücadele başlattığı için, başhekim yardımcısı tarafından "çöpçüler"diye aşağılanır.
Müdür yardımcılarının işten atma tehditleri ile karşılaşır.
Başhemşire ise kadın olduğu halde, bütün kadın işçileri fuhuş yapmakla suçlayan bir konuşma yaparak onları rencide eder.
Sağlık -İş sendika başkanı, Türkân'ı terörist ilan eder.
İşten atılır.
Tek kişilik direnişini hastane bahçesinde sürdürür.
Polis ve zabıtalar üç kez çadırını kaldırma girişiminde bulunur.
Türkân'ı yerlerde sürüklerler.
Çadırına, döviz ve pankartlarına, suyuna el koyarlar.
"Çadırımı alsanız da kilim üzerinde otururum" der.
Türkân'ı dinledim ama acaba çalışma arkadaşları O'nun için ne demekte idiler.
Temizlik işçisi kadınlar, Türkân için; "İşinde gücünde bir kadın. Hakkını aradığı için, fahişelik ve teröristlik yaftası ile suçlandı. Onu çok sevdiğimiz halde, yanına gitmeye korkuyoruz. Kamera ile izleniyorsunuz, siz de işinizi kaybedersiniz diye tehdit etmekteler. Kadın olarak O'nu destekliyoruz. O mücadelesini kazanırsa bizleri de işten atmaları kolay olmayacak."
Ben Türkân'ın yerinde olsam bu yapılanlara karşı, sonuna kadar direnirim.
İnsanca yaşama hakkı; herkesin oluncaya kadar mücadele sürmelidir.

17 Eylül 2010
Milli Gazete
Mine Alpay Gün

DİRENİŞİN 70.GÜNÜ…

DİRENİŞİN 70.GÜNÜ…

Durumda bir değişiklik yok. Ben direniş çadırında direnmeye devam ediyorum.

Dünkü yorgunluktan sonra burası bugün sakin, küçük bir pankart krizi yaşadık güvenliklerle, rahatsız olunmuş kamelyaya astığımız “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız” pankartımızdan, giderek yayılıyormuş. Çadırımızı kabul ettirdik, ona razılar, daha fazla yayılmamalıymışız. Biz Türkiyeliyiz, önce gecekondumuzu yapar, sonra arkasına sebze bahçesi, önüne ön bahçe, daha sonra da mahalle oluşturur devam ederiz. Yapacak bir şey yok. Korktular mı, hastanenin içine de gireriz diye, bilmiyorum.

Beykozlular imza atmaya ve çadırla ilgili bilgi almaya devam ediyorlar. Bayram sonrası ilgi yoğun, iş arkadaşlarım dünkü olaylarla ilgili bilgi almak için sık sık uğruyor. Milli Gazete yazarı Mine Alpay bugün köşesinde yazmış direniş çadırını ve şöyle bitirmiş “Ben Türkan’ın yerinde olsam, bu yapılanlar karşısında sonuna kadar direnirdim” haksızlığa karşı, düşüncesi ne olursa olsun, insanlar aynı tavrı koyuyor. Yönetenler ve onların yandaşları dışındakiler.

Başhekim, “bu olay beni aştı, daha üst makamlara ulaştı” demiş. Acaba ben de okyanus ötesine dilekçe mi yazsam, yoksa Adıyaman’a mı gitsem?

Bu gün de bitti. Direnişte 70. gün de bitiyor. Burası kalabalık, hasta yakınları, yoğun bakımdaki hastalarını bekliyor. Ama direniş çadırı ilgilerini çekiyor ve gelip ne olduğunu soruyor, imza atıyorlar.

DİRENİŞİN 69. GÜNÜ...






Gece uyuyamadım. Tersane Direnişçisi Zeynel ile oturdum. Gece 2’ye kadar sohbet ettik.

Dün duyduğum bir haber gün boyu aklımı kurcalayıp heyecanlandırdı. Doktor Bora İnce; başhekim yardımcısının yemekhane ya da Tepeüstü’nde çalışır mı işe alırsak, dediğini söylemesiydi, aklımı kurcalayan.


Saat 12.00’de DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen geldi ve birlikle basın açıklaması yaptılar. Süleyman Çelebi, taşeronlaşmaya, güvencesizliğe hayır, dedi. Taşeronlaşmaya karşı mücadele ettiklerini ve benim haklı mücadelemin yanında olduklarını söyledi. Hüseyin Demirdizen ise, sağlıkta güvencesizliğin sağlık hizmetini düşürdüğünü, yarın ne olacağını bilmeyen işçinin yeterli hizmeti veremeyeceğini söyledi. Ve sağlıkta çalışanların işten atılmasının ilk olmadığını, söyledi.

Basın açıklamasından sonra Süleyman Çelebi, Hüseyin Demirdizen ve avukatım başhekimle görüşmeye gitti. Başhekim beni işe geri almayacağını, sendikadan dolayı değil çalışmadığım için işten atıldığımı ve benim başhekimle görüşme talebinde bulunmadığımı söylemiş. Eğer bulunsaydım işten atılmazmışım. Ben bir şey anlamadım söylenenden. Defalarca görüşmek istedim. Görüşemedim, dilekçe getirdim. Başhekim yardımcısı, olmadık hakaretler etti. İşte olduğum süreçte tehdit edildim, yaşamımı cehenneme çevirdiler. Bu sonuca benim işte çalışmadığım için gelinmiş, buna çocuklar bile güler.

Süleyman Çelebi de, atılan her işçiden sonra işverenin aynı gerekçeleri söylediğini, bunun yalan olduğunu söyledi. Başhekim, bir kere kaldırdık çadırı yine kaldırırız, polis ve zabıtayla, deyince; o zaman "DİSK olarak biz sizin karşınızda oluruz" demiş ve bundan sonra bu olayı büyük bir şekilde sahipleneceklerini, uluslararası boyuta taşıyacaklarını söylemiş. Burada da bizlere söyledi. Direnişe DİSK olarak sürekli desteklerini göstereceklerini söylediler.

Bu arada onlar başhekimlikteyken KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, Örgütlenme Sektereteri Akman Şimşek, Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik ve KESK İstanbul Şubeler Platformu saat 13.30'da bir basın açıklaması yaptı. İşten atılmalar yasaklansın, taşerona, güvencesizliğe hayır, Türkan Albayrak yalnız değildir, dövizleri ve sloganlarıyla… Taşeronluk sistemi çalışanlar için kölelik sistemi olduğu, gün geçtikçe güvencesiz çalışanların arttığını içeren bir basın açıklaması yaptılar ve direniş çadırına desteklerinin süreceğini söylediler.

Avukatımı görüşmeye kabul etmeyen başhekim, benimle görüşürmüş. Randevu talep edeceğim, kabul edilir mi bakacağız.



Direnişin 69. günü de bitti, kalabalık, çok güzeldi. Paşabahçe Devlet Hastanesi bahçesi her gün direniş çadırı sayesinde bayram yeri ve işçilerin bayram yeri olmaya hızla ilerliyor.


--
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

17 Eylül 2010 Cuma

PAŞABAHÇE DİRENİŞİNE SELANİK'TEN DESTEK...

Paşabahçe Direnişi'ne destek için Selanik'te bir pano oluşturulmuş. Panoyu oluşturan ve desteklerini sunan dostlara, resmi çeken Olcay Tuna'ya ve resmi bize ulaştıran Mustafa Dermanlı'ya teşekkür ediyoruz...

DİRENİŞİN 68. GÜNÜ…

Sabahı yine çadırda yaptık. Gülmek geliyor içimden bu duruma, annemin nazlı kızı olarak nasıl da çadırda yaşadığıma. Kadın, bu halimi görse saçını başını yolar, ona çektirdiğim eziyetler için.

Bugün oturma eylemi günü, eylemciler geliyor tek tek. Tüm Bel-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Hasan Güzel de geldi. Daha önce ziyarete gelmişti, ilk defa oturma eylemine geldi. Tüm Bel-Sen 3 No’lu şube yöneticisi Hanefi Sağlam da geldi, sık sık ziyaretime geliyor o da.

Yönetmen Sırrı Süreyya Önder de oturma eylemine geldi. Cuma akşamı yayınlanacak programında Direniş Çadırı’nı konu yapacağını söyledi. Bütün eylemcilerin ilgi odağı oldu. Bizleri Direniş Çadırı’na gelerek sevindirdi. O güzel şivesini yakından duyma olanağını buldum, ben de sadece şivesi için programını izlediğimi söylesem kırılmaz umarım.

Oturma eyleminden sonra ayrılan gençlere kimlik sorgulaması yapmaya kalkmış polis, karşı koyuş ve sahiplenmeyi görünce de uzaklaşmış. Bunun üzerine oturma eylemcileri tekrar sloganla hastanenin önüne caddeden yürüdüler. Bu çocuklarla uğraşılmaz. Bir sessiz, bir sesli eylem yapmış oldular.

Bu akşam nöbete Tuzla Direnişçisi Zeynel Kızılaslan ve arkadaşları geldi. Gerçekten anlatıldığı gibi kapkara olmuş. Bizim çadırın yerine cennet dediler. Onların olduğu yer açık bir alanmış. Yazın güneş yakmış şimdi de rüzgar onları zorluyormuş. Onların yaşadıklarıyla benim yaşadıklarım aynı aslında, patron farklı…

Direnişin 68.günü de bitiyor, bu gece Zeynel nöbette Direniş Çadırı’nda. Direnişçi’den Direnişçi’ye destek…

DİRENİŞİN 66. GÜNÜ…

Bayramın ertesi. Sabah uyanma saatim uzuyor. Yediden önce kalkamıyorum. Uyanınca artık her tarafım tutulmuş oluyor. Sonbahar’ın nemi yapıyor galiba. Kemiklerim de yaşlanıyor. Halam geldi aklıma. Bize şöyle derdi; “siz beni yaşlı kabul edip sohbet etmiyorsunuz ama ben kendimi hiç 50 yaşında görmedim, hep 18 yaşındayım gibi hissediyorum.” Halamın dediği doğruymuş, insanın vücudu yaşlanıyor ama kendi yaşlanmıyor…

Bugün imza masamıza ilgi her günden daha fazla. Hem bayram sonrası olması, hem de buranın pazarı olması nedeniyle hastane bahçesi kalabalık. Bol bol ziyaretçimiz var. Hava yağmursuz ve güneşli, dünün acısını biz de çıkarıyoruz.

Akşamüstü konuklarımız geliyor. Tunceli Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi Kızılca Yürür geldi. Ülkemizin sularının yok olmaması için oluşturulmuş Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu’nda yer alıyormuş. 

HSGGP üyesi Mesiha Fidan ve Tüm Bel-Sen Kadıköy Şubesi üyesi iki arkadaşı ziyarete geldi. Üçüncü kez geliyor Mesiha, nöbete de geleceğini söyledi…

İstanbul’da ilk arkadaşım olan Gülümser aradı. Televizyonda görmüş. Telefonla konuşuyorduk ama direnişte olduğumu söylemiyordum, ağlar sızlar diye. Televizyonda görünce ağlaması geçmiş, arıyor ihtiyaçlarımı soruyor. Gülümser, adı gibidir, içi kan ağlasa da kapıyı açınca gülümser.

66. gün de bitti. Direniş çadırı, bol bol düşünmek ve üretmek için iyi bir yer oldu benim için. Dostlarımı gözden geçirmeme, insanları tanıdığımı iddia etmeme rağmen tanımış olmadığıma, hala öğrenecek çok şey olduğuna karar veriyorum her geçen gün…

Yarın  oturma eylemi var. Bugünden herkesi davet ediyorum...




Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak


0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

13 Eylül 2010 Pazartesi

DİRENİŞİN 65. GÜNÜ

DİRENİŞİN 65.GÜNÜ (12 Eylül ile anılan bir gün)

Herkes gibi ben de anımı anlatayım o güne ait, sabaha karşı uyandırıldık, jandarma gelmişti. Babama, belediyeyi açtırıp anons yaptırmak için. Babam, o zamanlar belde olan, şimdi ilçe olan Gölyaka Belediyesi’nde başkâtipti, seçilmişlerin dışında belediyede en büyük amir. Babamın telaşla giyindiğini ve bizlere “çok kötü olacak, bu ülke 30 yıl daha geri gidecek” deyişini ve gözlerindeki yaşları hatırlıyorum.
Babam, 12 Eylül’ün iki yıl belediye başkanlığını da yaptı; o dönem sağcı olduğu halde her gün lanet okuyarak.
Sokağa çıkma yasağı var o gün, nenemin evi bizden uzakta, çıkmış gelmiş bizim bahçeye, nerdesiniz, diyor. Biz de, “sokağa çıkma yasağı var nene, gelemedik” diyoruz. “Ne sokağa çıkma yasağı” diyor. “Ben, evimden evime, tarlama gidemiyecem mi, bunlar ben bildim bileli böyledirler, hep böyle yaparlar” deyip küfürler savurmuştu. Benim hatırladığım 12 Eylül bu.

Nereden bilirdim, o günlerde yaşanan bir darbenin bugün benim işsiz olmama yol açacağını, ben o zamanlar okulunu bitirecek, üniversiteye gidebilirse gider yoksa hayırlı bir kısmet bulup evlenecek bir kız. Sonra yaşam beni taşeronda temizlik işçisi olmaya getirdi. Ta o zamanlar özelleştirmenin temeli atılmak için yapılmış darbe, benim için babamın gözyaşı ve nenemin küfürüydü. Şimdi işsiz olmamın, yoksul olmamın sebebi.

Yağmur var bugün, yine taşındık kamelyanın altına. Yağmur serpiyor her yanından, oturmaya çalışıyoruz. Gazeteleri koruyarak okuyoruz. Kedilerimiz ve köpeklerimiz de yanımızda, bizden daha korunaklı bir yer bulmuşlar. Sonbaharı yaşamaya başladık direniş çadırında.

Oğlum geldi bugün, kadife pantolonumu istemiştim onu getirmiş. Yine başımın etini yedi, “okul açılacak, kıyafetlerimi kim ütüleyecek, ben sensiz nasıl ders çalışıcam.” “Git başhekime sor, bana ne soruyorsun.” “Evde şeker yok anne, pantolonlarım kısaldı, gömleklerim küçüldü, arkadaşlarım annelerine bana çorba yaptırıyor” çok dertli oğlum çok…
Oğluma dün akşam Yasemin Göksu’yla gelen Gülsüm Cengiz’in onun için getirip imzaladığı kitabını verdim. Mutlu oldu, direniş çadırından ona hediye bir kitap: İpini Kopartan Uçurtma. Gülsüm Cengiz, iki kitabını da bana getirmiş: Akdeniz’in Rengi Mavi şiir kitabı ve Boğazdaki Mutlu Çocuk Kuzguncuk, dün aceleyle yetiştirirken günlüğümü bunlara yer verememiştim.
Yasemin Göksu’nun eşi Mehmet Demir de gelmişti. Eşinin turneye çıkacağını ama kendisinin bizzat ilgilenip direniş çadırıyla arkadaşlarıyla tekrar ziyarete geleceğini, söyledi. Yasemin Göksu’yla gelen bir diğer arkadaşı, koluna çay döküp yaktığımız ama hemen bizzat benim tedavi ettiğim, Gülsüm Ekinci (reklamcı) ve Yeşiller Partisi’nden Fatoş Hanım da gelmişti Yasemin Göksu’yla.

Direnişin 65. günü de bitiyor. Günü, Kamu Emekçileri Cephesi üyelerinin ziyaretiyle bitiriyoruz. Yağmur-çamur demeden gelmiştiler. Bir de mektup; Samsun Bafra T Tipi Hapishanesi’nden Raşit Dörtyol’dan, karanfilini almış gelmiş bana…


Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak



0530 777 68 79
pasabahcedirenisi.blogspot.com

YASEMİN GÖKSU ZİYARETİ

HER ÇARŞAMBA YAPILAN SESSİZ EYLEM SÜRÜYOR

bayram ziyaretleri

DEVRİMCİ İŞÇİ HAREKETİNDEN BAYRAM ZİYARETİ

BAYRAM KAHVALTISI

61.62.63.64...direniş devam ediyor

DİRENİŞİN 64. GÜNÜ

Bayramın 3. günü bu sabahın diğer sabahlardan bir farkı yok. benim ve direnişin durumunda bir fark yok. İş arkadaşlarım bayram mesaisine gelmişlerdi. Birlikte çayımızı içtik, dertleştik. bayramda neler yaptığımızdan bahsettik. İş arkadaşlarım benim için çok değerli. Beş yılımı onlarla geçirdim. Birlikte güldük birlikte ağladık birlikte kızdık birlikte yorulduk    birlikte yemek yedik birlikte dinlendik. Onları önemsiyor ve hep onları düşünüyorum.
Bayram ziyaretçilerim günboyu sürdü. Çanakkale'den bile misafirim vardı. Mesajlar telefonlar  günboyu sürdü. Cezmi Ersöz gelecekti. Büyük bir heyecanla bekliyordum ki bulamadığından ve direniş çadırını ararken yorulduğundan geri döndüğünü öğrendim. Üzüldüm hem onu görememekten hemde  ararken yorulup geri dönmesi beni üzdü. Hafta içi birgün uğrayacağını söyledi. Kendisini herzaman  bekliyoruz direniş çadırına...
Heyecanla beklediğim diğer konuğum Yasemin Göksu geldi. Arkadaşlarıyla ve eşiyle birlikte söylediği saatte burdaydılar. Sanatçıların yazarların direniş çadırını ziyaret etmesi ve direnişi sahiplenilmesi önemli, bu kamuoyunu harekete geçiriyor ve direnişi güçlendiriyor. Benim dışında tersane işçi olan ve işten atılıp direnen Zeynel arkadaşın ve UPS işçilerininde ziyaret edilmesi üzerine d konuştuk.
Yasemin Göksu şunu sayledi :" Herkesin birgün yardıma ihtiyacı olabilir. Bu ülkede kimsenin garantisi yok. Bir şekilde mağdur olabiliriz. Bu nedenle bu tür toplumsal olaylarda dayanışmamızı göstermeliyiz". Kendisyle sohbet etmek güzeldi. Sesini direniş çadırında dinlemek benim için önemliydi ve büyük bir moraldi. Oğlu rahatsız olmsaydı bu gece  nöbete kalacaktı. Uyku tulumunu bile getirmişti.  Ben onu nöbete kalmış kabul ediyorum önemli olan niyet. Teşekkürler Yasemin Göksu ve kendisne eşlik edip gelen diğer dostlar...Tekrar sesinizi bu çadırda yükselmesi dileğiyle.
64. günüde bitirdim. Direnişte birgün daha geçti. Hergün birşeyler öğretiyor, hergün yeni kazanımlar katıyor direnişe...

DİRENİŞİN 63. GÜNÜ

Bayramın 2. günü. Bayram misafirleri gelmeye başlar diye hazırlık yapmalıyım, deyip kalktım. Yalnızca evde iş olmuyor. Çadırda da iş yok.
Sabah 10’da ÇHD beş kişilik bir grupla geldi. İçlerinde avukatım ve kızları da vardı. Börek ve tatlı yapmış avukatım. Bu kadar becerikli bir avukat azdır.
Avukatların ardından Genel-iş sendikası Genel Başkanı Erol Ekici’nin de aralarında olduğu Devrimci İşçi Hareketi bayramlaşmaya geldiler. 
Gün boyu bayramlaşmaya gelenler devam etti. Anadolu yakasından, televizyondan görüp gelenler oldu. Tekel mağduru bir işçi de gelmişti.
Bayram havası ikinci gün de devam etti. İnsanlar güzel kıyafetlerini giymişler, birbirlerine güzel sözler ediyorlar. Birkaç gün de olsa yaşamın zorluklarından kaçıyorlar…
Cumhuriyet muhabiri geldi. Bayramla ilgili duygularımı bayramda burada yaşananları sordu, anlattım…
Bayramın ikinci günü de bitiyor. Hava soğudu çok esiyor bugün. Yazmakta zorlanıyorum. Baştan koymuştuk, kar fırtına da olsa direnişe devam kazanıncaya kadar…

DİRENİŞTE 62. GÜN
Bayram sabahı kahvaltı hazırlığına başlıyoruz. Paşabahçe Kültür ve Dayanışma Derneği'nin üyeleriyle. Saat 9 olmadan Devrimci İşçi Hareketi de elleri kolları dolu geliyor, kahvaltılıklar getirmişler. Bir de bana bayram hediyesi almışlar. Morlu lacivertli bir buluz. Moru bizim önlüklerin rengi.Teşekürler Devrimci İşçi Hareketi.
Kahvaltımızda bir kuşsütü eksikti diyebilirim. Yağda yumurta yedim, uzun zamandır yememiştim. Sigara böreği kızarttık. Gazi Mahallesi'nden yaprak sarma,kek ve peynirimiz; TAYAD'lılardan poğaça ve mutfak malzemelerimiz, peynir ve haşhaşlı ekmek; Tokatköy'den revani; Paşabahçe Kültür Derneği'nden kahvaltının çayı, peynir-zeytin, domates salatalık. Eşim ve oğlum da geldi. Önce yirmi kişiyle başladığımız kahvaltımızda sayı sonra arttı. Bayram sabahlarım bu günkü kadar hiç böyle güzel olmadı.
Saat 10'a doğru sürekli ziyarete gelen Faik Başaran hoca ve eşi geldi. Çadırda çektiği üç fotoğrafı büyütüp getirmiş. Saldırıdan sonraki yaptığım basın açıklamasının fotoğrafı, Ece Temelkuran'la çadırın içindeki otururken çekilen fotoğraf ve eşimle birlikte çektiği fotoğraf. Teşekürler Faik Hoca gazel bir bayram hediyesiydi.

Yine Faik Hoca'nın öğrencisi Nurçehre Elver ikinci kez geldi; börekleri, keki ve fotoğraf makinesiyle saat dörde kadar buradaydı.
Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği üyeleri beş kişilik gurup olarak geldiler bayram ziyaretime.
Basından Fox TV, Etkin Haber Ajansı röportaj yapmak için geldiler. Bilgi Beykoz bayramlaşmak için geldi. Milli Gazete'den de Mine Alpay Gün hastaneye geldiğinde görüp uğradı, Salı günü köşesinde yazabileceğini söyledi.
Gün boyu Beykoz halkı bayramlaşmaya geldi. Epey bir gelen oldu. Hastane çalışanları diğer günlere göre daha cesaretle geldiler, bayramlaştılar.
Telefonlardan bahsedeyim. Annemi, kayınvalidemi arayıp bayramlarını kutladım. Çok özlemişim ikisini de. Seslerini duyunca daha fazla hissediyorum özlemimi.
Dersim Haklar Derneği'nden ve Fransa'dan arayarak bayramımı kutladılar.
Cezmi Ersöz aradı. Bayramın üçüncü günü saat 14.00 - 15.00 gibi ziyarete geleceğini söyledi.
Fox TV'de yayınlanan haberi izeyince burada olduğumu öğrenen akraba ve arkadaşlarım da aradı.
Direnişte bayramın birinci gününde akşam oluyor. Hava serinledi. Gençler, Grup Yorum'un konserine gidiyor. Birkaç kişi kaldık direniş çadırında. Bayram gecesi direniş çadırındayız, bayramlar herkes için bayram olsun diye.


DİRENİŞTE 61. GÜN
Direniş çadırında, Arife günü geçireceğim. Paşabahçe Devlik Hastanesi'nde işe başlarken zorluklar oldu
, ama arefe günü çadırda olacağım  hiç aklıma gelmezdi. kimin aklına gelir ki. Çadırda olmasaydım
bugün nasıl yorulacağımı düşünüyorum. 
işten eve giderken alışveriş  yapacaktım, eve gidip temizlik - yemek yapacaktım. Saat en az 02.00'a kadar uğraşacaktım. Ve 
yorulacaktım. Tatlı bir yorgunluk olacaktı. 
Saat 10.30'da Knal B geldi. Çekim yaptılar, umarım yayınlamışlardır. Daha sonra, NTV geldi. onlar da kısa bir çekim yaptı. haberlirde
yayınlayacaklarmış. Oturma eylemi sırasında geldi NTV. Oturma eyleminde 35 kişi vardı. Yeni katılımlar ve geç kalanlar vardı. Trafiği 
ayarlayamıyor gelenler. 
Keyfim yok bugün. Arife günü olmasından kaynaklı olmalı. Bayramlar beni hüzünlendiriyor. Sevdiklerimi kaybetmeye başladığımdan bu yana.
Babamı kaybettiğimde, bir dah bayramlarda anneme gitmeyi ihmal etmeyeceğim, demiştim. Ama olmadı anne, bu bayramda gelemiyorum. Bu 
bayramda da çocuklarının üçü gelemeyecek, yollara bakma. Yanındaki iki çocuğunla avun, bu bayramda.
Arefe günü bitmek üzere. Son iftar yemeğimizde anne-kız konuğumuz vardı. İkinci kez gelmişti, Ayşe ve kızı Gülay. Ayşe tesadüfen Okmeydanı'nın 
yaramaz çocuklarından duymuş. Bir ay önce Kavacık otobüsünü beklerken, direniş çadırının yanına gelmişti. Tutuk tutuktu o gün. Niçin konuşmuyorsun, 
diye sormuştum. Şaşırmıştı bu çadırda kadın olarak burda olmama. Bu gelişinde alışmış galiba. Epey bi sohbet ettik. Tek başına üç çocukla yaşam
mücadelesi veriyor. İşten çıkarılmış birkaç gün önce, kalan maaşını alamamış. Sigortası  çalıştığı sürece yatırılmamış...
61. gün de bitti. Yarın bayram. Direnişte bayram nasıl olacak yarın göreceğiz...
--

Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi

Türkan Albayrak

0530 777 68 79


pasabahcedirenisi.blogspot.com

9 Eylül 2010 Perşembe

BAYRAM MESAJI

Tüm dostların bayramı kutlu olsun;

Evimden ve ailemden uzakta geçireceğim bir bayram, bu bayram.
Bu bayram kapımı çalan ocuklara şeker tutamayacağım. Büyüklerimi ziyaret edemeyeceğim. Sevdiklerimle beraber olamayacağım.
Ben işime geri dönmek için kurduğum direniş çadırında geçireceğim bu bayramı.  Daha güzel bayramlar görebilelim diye direniş çadırındayım…
Bayramda sizleri bekliyorum direniş çadırına ve bayramınızı direniş çadırından kutluyorum.
Sevgi ve selamlarımla…
Paşabahçe Devlet Hastanesi Temizlik İşçisi
Türkan Albayrak
0530 777 68 79